Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı :
2013/22
Karar Sayısı : 2013/73
Karar Günü : 6.6.2013
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Danıştay Onuncu
Dairesi
İTİRAZIN KONUSU : 29.6.2001 günlü, 4706 sayılı
Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’a, 24.7.2008 günlü,
5793 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun’un 29. maddesiyle eklenen geçici 8. maddenin Anayasa’nın 2., 10. ve 48. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek
iptaline karar verilmesi istemidir.
I- OLAY
Davacı şirketin,
yap-işlet-devret modeli ile inşa ettiği yat limanının sözleşmeyle belirlenen
25 yıllık işletme süresinin, 4706 sayılı Kanun’un geçici 8. maddesi uyarınca
hakkın başlangıç tarihinden itibaren 49 yıla uzatılması istemiyle yaptığı
başvurunun reddine ilişkin işlemin iptaline karar verilmesi ve itiraz konusu
kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülerek iptali için Anayasa
Mahkemesine başvurulması talebiyle açtığı davanın reddedilmesi üzerine,
davanın temyiz incelemesini yapan ve itiraz konusu kuralın Anayasa’ya
aykırılığı iddiasını ciddi bulan Danıştay Onuncu Dairesi, iptali için
başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü
şöyledir:
“...Turizm ve Ticaret A.Ş.
vekilleri Av… ve Av… tarafından; müvekkilleri olan şirketin 3996 sayılı Bazı
Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması
Hakkında Kanun kapsamında Bodrum-Turgutreis’de inşa ettiği marinanın
(yat limanı) sözleşme ile belirlenen 25 yıllık işletme süresinin, 6.8.2008
tarih, 26959 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 5793 sayılı Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 29.
maddesi ile 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve
Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’a eklenen
Geçici 8. maddesi uyarınca, hakkın başlangıç tarihinden itibaren 49 yıla
kadar uzatılması istemiyle yaptığı başvurunun, davacının 5793 sayılı Yasanın
Geçici 8. madde kapsamında olmadığı belirtilerek reddi yolunda tesis edilen
11.11.2008 tarih ve 22379 sayılı işlemin iptali istemiyle Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığına karşı açılan davanın reddi yolunda
verilen Muğla 1. İdare Mahkemesinin 11.5.2010 tarih ve E:2009/833,
K:2010/1153 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istemi
üzerine oluşturulan dosya, öncelikle dava konusu işlemin dayanağı olan
6.8.2008 tarih ve 26959 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 5793 sayılı Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un
29. maddesiyle 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi
ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’a
eklenen Geçici 8. maddenin Anayasa’ya uygun olup olmadığı yönünden incelendi,
gereği görüşüldü:
Dava konusu işlemin dayanağı olan
4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer
Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un, 5793 sayılı
Kanun’un 29. maddesi ile eklenen Geçici 8. maddesinde, “Hazinenin özel
mülkiyetinde bulunan taşınmazlar ile kıyı kenar çizgisinin deniz yönünde
(kıyıda) bulunan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerler ve deniz,
göl ve akarsularda doldurma veya kurutma yoluyla elde edilen alanlar
üzerinde, tersane, yat limanı, kurvaziyer limanı, dolfen, iskele, dolgu,
rıhtım, boru hattı, şamandıra, platform ve benzeri kıyı yapıları yapılmak
amacıyla, özel düzenlemeler hariç olmak üzere lehlerine kırk dokuz yıldan az
süreli olarak irtifak hakkı tesis edilen veya kullanma izni verilen
yatırımcılar tarafından; bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en
geç dört ay içinde başvuruda bulunulması ve sözleşmeden doğan mali
yükümlülüklerin yerine getirilmesi, irtifak hakkından veya kullanma izninden
dolayı Bakanlık aleyhine açılmış davalar var ise bu davalardan tüm yargılama
giderleri üstlenilerek kayıtsız ve şartsız feragat edilmesi ve rayiç bedel
esas alınarak tespit edilecek irtifak hakkı veya kullanma izni bedeli
üzerinden yeni sözleşme düzenlenmesi şartıyla, irtifak hakkı ve kullanma izni
sözleşmelerinin süresi hakkın başlangıç tarihinden itibaren kırk dokuz yıl
olarak değiştirilir.” kuralı yer almıştır.
Geçici 8. madde ile Devletin hüküm
ve tasarrufu altında bulunan yerler ile Hazinenin özel mülkiyetinde bulunan
taşınmazların üzerindeki kıyı yapısı inşa edebilmek için, ilgili idare ile 49
yıldan az süreyle yapılan irtifak hakkı ile kullanma izni sözleşmelerinin
süresinin, özel düzenlemeler hariç olmak üzere maddede öngörülen
yükümlülüklerin yerine getirilmesi şartıyla hakkın başlangıç tarihinden
itibaren 49 yıl olarak değiştirilmesine olanak tanınmıştır.
3621 sayılı Kıyı Kanunu’nun 5.
maddesinde; kıyıların Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu; 6.
maddesinde ise kıyıda; uygulama imar planı kararı ile iskele, liman, barınak,
yanaşma yeri, rıhtım, dalgakıran, köprü, menfez, istinat duvarı, fener, çekek
yeri, kayıkhane, tuzla, dalyan, tasfiye ve pompaj istasyonları gibi, kıyının
kamu yararına kullanımı ve kıyıyı korumak amacına yönelik altyapı ve
tesislerin yapılabileceği kurala bağlanmıştır.
Kıyı yapıları inşası konusu, başta
3621 sayılı Kıyı Kanunu olmak üzere konuyla ilgili pek çok yasada
düzenlenmiştir. 3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret
Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ve 2886 sayılı Devlet İhale
Kanunu’nun 74. maddesine de dayanılarak çıkarılan Hazine Taşınmazlarının
İdaresi Hakkında Yönetmeliğin 82. maddesi de kıyı yapılarına ilişkindir.
3996 sayılı Bazı Yatırım ve
Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında
Kanun’un 7. maddesinde, “Yapılacak sözleşmelerde sermaye şirketinin veya
yabancı şirketin yapım ve işletmesini üstleneceği yatırım ve hizmetin
süresinin belirlenmesinde yatırım bedelinin (elde edilecek kar dahil) ve
yatırım için sağlanan kredilerin geri ödeme süresi ile projenin mahiyeti,
sermayenin miktarı ve işletme esasları dikkate alınır. Sözleşmelerin süresi
49 yıldan fazla olamaz.” kuralı yer almıştır.
2886 sayılı Devlet İhale
Kanunu’nun 74. maddesine ve 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların
Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun ile 178 sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 13. maddesine dayanılarak hazırlanan
Hazine Taşınmazlarının İdaresi Hakkında Yönetmeliğin “Kıyı yapıları” başlıklı
82. maddesinde; “3621 sayılı Kıyı Kanunu ve Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair
Yönetmeliğe uygun olarak kullanılmak ve ilgili kuruluşlardan izin alınmak
suretiyle; kıyıda deniz turizmi tesisleri, tersane, liman, barınak, iskele,
yanaşma yeri, rıhtım ve benzeri türde tesis yapan yatırımcılara azami kırk
dokuz yıla kadar kullanma izni verilebilir. Kullanma izni verilmesi ve bedelinin
takdiri, alınacak hasılat payları, sözleşmenin sona ermesinde ve
diğer hususlarda Yönetmeliğin ilgili hükümleri uygulanır.” kuralı yer
almıştır.
Yukarıda aktarılan ve halen
yürürlükte bulunan mevzuata göre, 3996 sayılı Kanun veya 2886 sayılı Kanun ve
ilgili Yönetmelik kapsamında liman ve benzeri kıyı yapılarını inşa edecek
yatırımcılar arasında herhangi bir ayrım yapılmamıştır. Devletin hüküm
ve tasarrufu altında bulunan yerlerde ve Hazinenin özel mülkiyetinde bulunan
taşınmazlarda liman inşa edebilmek için, ayrım yapılmaksızın her yatırımcı
ile ilgili idare arasında yatırımın bedeli, projenin mahiyeti, sermaye
miktarı ile kamu yararı ve hizmet gerekleri idarece değerlendirilmek
suretiyle azami 49 yıla kadar kullanma izni veya irtifak hakkı sözleşmesi
yapılmaktadır.
5793 sayılı Kanun’un 29.
maddesiyle 4706 sayılı Kanun’a eklenen Geçici 8. maddede, kıyı yapılarının
yapımına ilişkin mevzuatta bir değişiklik veya maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren inşa edilecek kıyı yapıları ile ilgili olarak bir düzenleme
yapılmamasına karşın, özel düzenlemelerin hariç tutulduğu belirtilerek sadece
bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce kıyı yapıları inşa edilmesi amacıyla
lehlerine irtifak hakkı tesis edilmiş veya kullanma izni verilmiş
yatırımcıların bir bölümünün sözleşme süreleri 49 yıla kadar uzatılmaktadır.
3996 sayılı Bazı Yatırım ve
Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun
kapsamında yat limanı inşa edip 25 yıllık işletme hakkı sahibi olan davacı
şirketin, sözleşme süresinin uzatılması isteminin yetkili Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığınca reddi yolunda tesis edilen işlemin
iptali istemiyle açılmış bulunan bu davada, 4706 sayılı Kanun’a eklenen
Geçici 8. madde uygulanacak kural niteliğini taşımaktadır.
Her ne kadar davacı, 4706 sayılı
Kanun’a eklenen Geçici 8. maddenin “özel düzenlemeler hariç olmak üzere”
ibaresinin Anayasa’ya aykırılığını öne sürmekte ise de, Kurulumuzca, maddenin
tamamının Anayasa’ya aykırılığının irdelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Devletin hüküm ve tasarrufu
altındaki yerler ve Hazinenin özel mülkiyetindeki taşınmazlar üzerinde kıyı
yapıları inşa eden yatırımcıların bir bölümüne dört ay içinde başvurup rayiç
bedeli ödenmek suretiyle idare ile yapılan irtifak hakkı veya kullanma izni
sözleşmelerinin, ilgili idarenin değerlendirmesi ve onayı aranmaksızın yeni
sözleşme yapılmak suretiyle irtifak hakkı ve kullanma izni sözleşmelerinin
süresini 49 yıla kadar uzatma olanağı sağlayan anılan yasa kuralının
Anayasa’ya uygunluğunun; yasama organının idareyle yatırımcı arasındaki
sözleşmenin süresini yasal düzenlemeyle idareye değerlendirme ve takdir
yetkisi tanımadan değiştirip değiştiremeyeceği; getirilen yasa kuralının açık
ve belirgin olup olmadığı, aynı tür kıyı yapılarını benzer şekilde inşa eden
yatırımcılar arasında eşitliğin zedelenip zedelenmediği ve yasaların
genelliği ilkesi yönünden irdelenmesi gerekmektedir.
I- Yasama
organının idareyle yatırımcı arasındaki sözleşmenin süresini yasal
düzenlemeyle idareye değerlendirme ve takdir yetkisi tanımadan değiştirip
değiştiremeyeceği yönünden yasa kuralının incelenmesi;
Anayasa’nın 2. maddesinde
belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri
koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda
adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı
durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan,
Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan
devlettir.
Kanunların kamu yararının
sağlanması amacına yönelik olması, adil kurallar içermesi ve hakkaniyet
ölçütlerini gözetmesi hukuk devleti olmanın gereğidir. Anayasa’nın 7.
maddesine göre, yasama organı Anayasal sınırlar içinde kalmak kaydıyla,
herhangi bir alanı düzenleme yetkisine sahip bulunmaktadır. Yasa koyucunun
hukuki düzenlemelerde kendisine tanınan takdir yetkisini, anayasal sınırlar
içinde kalmak kaydıyla adalet, hakkaniyet, kamu hizmetinin gereklerine
uygunluk ve kamu yararı ölçütlerini göz önünde tutarak kullanması gerekir.
Yasa koyucu bu yetkiyi kullanırken, Anayasa’nın ilgili diğer kurallarına da
uymak zorundadır.
Ekonomik olayların niteliği,
gelişen şart ve durumlara göre sık sık değişik önlemler alma,
bunları kaldırma ve süratli biçimde hareket etme zorunluluğu, yasama
organının yapısı ve işleyiş biçimi gibi hususlar, yasama organının yürütme
organını yetkilendirmesini gerekli kılabilir. Bu gibi durumlarda yasama
organı, temel kuralları saptadıktan sonra, uzmanlık ve idare tekniğine
ilişkin hususları yürütmeye bırakabilir. Yine yasama organının bir alanı
düzenlerken halen yürürlükte bulunan yasal düzenlemelere göre oluşturulan
hukuksal durumların varlığını, daha önce düzenlenmiş ve tarafların özgür
iradeleri sonucunda belli koşullara bağlanmış olan sözleşmelerin ne zaman ve
ne şekilde sona ereceği, sözleşme süresinin uzatılıp uzatılmayacağı gibi
konuların sözleşmenin taraflarınca karar verilebilecek hususlar olduğunu da
göz önünde bulundurması gerekmektedir. Anayasanın 48. maddesiyle koruma
altına alınan sözleşme özgürlüğü, sözleşme yapma serbestisi yanında,
yapılan sözleşmelere dışarıdan müdahale yasağını da içermektedir.
Kuvvetler ayrılığı esasını
benimseyen Anayasa’da, yasama, yürütme ve yargı erklerinin görev ve yetkileri
belirtilirken, bu erklerin sınırları da çizilmiştir. Anayasa’da sert bir
kuvvetler ayrılığı sistemi öngörülmemiş, bu ayrımın, Devlet organları
arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve
görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü
ve işbirliğine dayandığı kabul edilmiştir. Anayasa, erkler arasında bir uyum
ve işbirliği esasına dayansa da kural olarak, bunlardan birinin haklı ve
makul bir sebep ortaya konulmadan diğerinin görev alanına girecek bir
tasarrufta bulunmasına izin vermemiştir.
Halen yürürlükte bulunan mevzuat
çerçevesinde Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler ile Hazinenin özel
mülkiyetindeki yerlerde kıyı yapısı inşası; yetkili idare tarafından kıyı
yapısının yeri, niteliği konusunda değerlendirme yapılıp, inşa edilecek kıyı
yapısının kamu yararına uygun görülmesi şartına bağlıdır. İnşa edilecek kıyı
yapısının yerini ve niteliğini belirleyen idare, yatırımcının durumunu da
değerlendirmek suretiyle irtifak hakkı veya kullanma izni süresini 49 yılı
aşmamak şartıyla belirlemektedir.
Yasama organının idare alanına
ilişkin yasal düzenlemeler yapabileceği; yasal düzenlemelerle daha önce
idarece tesis edilen işlemleri ve bu işlemlerle ortaya çıkan hukuki sonuçları
da kural olarak değiştirip kaldırılabileceği konusunda duraksama
bulunmamaktadır. Ancak idarenin, değerlendirme ve takdir yetkisini kullanarak
tesis ettiği işlemlerin, yapılacak yasal düzenlemelerle idareye mevcut durumu
kamu yararı ve hizmet gerekleri yönünden değerlendirme olanağı tanınmadan
kaldırılması Anayasa’yla belirlenen idari rejimle bağdaşmamaktadır.
Yukarıda yapılan açıklama
ışığında, 5793 sayılı Kanun’un 29. maddesiyle 4706 sayılı Kanun’a eklenen
Geçici 8. madde hükmü irdelendiğinde; Hazinenin özel mülkiyetinde bulunan
taşınmazlarda veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerde 3996
sayılı veya 2886 sayılı Kanun ve ilgili mevzuat kapsamında yat limanı ve
benzeri kıyı yapıları inşa eden ve irtifak hakkı ve kullanma izni
sözleşmeleri devam eden yatırımcıların, mevcut sözleşmelerinin süresinin
uzatılıp uzatılmayacağı noktasında, bütün eylem ve işlemlerinde kamu yararını
ve hizmet gereklerini göz önünde tutmak zorunda olan idareye, haklı ve makul
bir neden ortaya konulmadan, değerlendirme ve takdir yetkisi tanımayan yasa
kuralının, Anayasa’da öngörülen kuvvetler ayrılığı ilkesine ve sözleşme
özgürlüğüne aykırı olduğu sonucuna ulaşılmaktadır
II- Yasa kuralının açık ve
belirgin olup olmadığı yönünden incelenmesi;
Kişilere hukuk güvenliğinin
sağlanması, Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devletinin ön
koşullarındandır. Hukuk devleti, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını,
bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde Devlete güven duyabilmesini, Devletin de
yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını
gerektirir. Hukuk güvenliğinin sağlanması, bu doğrultuda yasaların geleceğe
yönelik öngörülebilir belirlemeler yapılabilmesine olanak verecek kurallar
içermesini gerekli kılar.
Hukuk devletinin hukuk güvenliği
ilkesi belirliliği de gerektirir. Belirlilik ilkesi, hak ve yükümlülüğün
hem kişiler hem de idare yönünden belli ve kesin olmasını, yasa kuralının,
ilgili kişilerin mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür sonuçlar
doğurabileceğini mümkün kılacak, tereddüde yer vermeyecek şekilde açık, net,
anlaşılır, uygulanabilir, nesnel, makul bir düzeyde öngörülebilecek ve keyfi
uygulamalara yol açmayacak biçimde belirlenmiş olmasını gerektirir.
5793 sayılı Kanun’un 29.
maddesiyle 4706 sayılı Kanun’a eklenen Geçici 8. maddesinde; kıyı yapıları
ile ilgili olarak özel düzenlemeler hariç olmak üzere lehlerine kırk dokuz
yıldan az süreli olarak irtifak hakkı tesis edilen veya kullanma izni verilen
yatırımcıların, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç dört
ay içinde başvurmaları ve belli yükümlülükleri yerine getirmeleri şartıyla
irtifak hakkı veya kullanma izni sürelerinin 49 yıla çıkarılması
öngörülmüştür.
Maddede, özel düzenlemelerle neyin
kastedildiği ve özel düzenleme kapsamında yapılan kıyı yapılarına ilişkin
sözleşmelerin neden hariç tutulduğuna ilişkin bir açıklık ve belirlilik
bulunmamaktadır.
Her ne kadar maddenin gerekçesinde
“Hazinenin özel mülkiyetindeki taşınmazlar ile kıyı kenar çizgisinin deniz
yönünde (kıyıda) bulunan Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler ve
deniz, göl ve akarsularda doldurma veya kurutma yoluyla elde edilen alanlar
üzerinde tersane, yat limanı, kurvaziyer limanı, dolfen, iskele, dolgu,
rıhtım, boru hattı, şamandıra, platform ve benzeri kıyı yapıları yapılmak
amacıyla lehlerine kırk dokuz yıldan az süreli olarak irtifak hakkı tesis
edilen veya kullanma izni verilen yatırımcılar tarafından; 4046 sayılı
Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun, 3996 sayılı Bazı Yatırım ve
Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun,
4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu gibi özel düzenlemeler gereği yapılan
işlemler hariç olmak üzere,” denilmekte ise de; “gibi” sözcüğü ile sayılanlar
dışındaki özel düzenlemelerin de hariç tutulduğu ve böylece özel
düzenlemelerin kapsamının sınırlı olmadığı anlaşılmakta, bu haliyle özel
düzenleme ifadesinin anlam ve kapsamında açıklık ve belirlilik
bulunmamaktadır.
Nitekim, maddenin
uygulanmasını göstermek üzere çıkarılan ve 14.10.2008 tarih ve 27024 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanan 319 sıra no.lu Milli Emlak Tebliğinde, özel
düzenlemeler kapsamına 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu ilave edilmiş ve
devamında aynen yasa maddesinde olduğu gibi özel düzenlemeler gereği yapılan
işlemler hariç denilmek suretiyle yasadaki mevcut belirsizlikler devam
ettirilmiştir. Yasa maddesinin açık ve belirgin olmaması, bu maddenin
uygulanmasını göstermek üzere çıkarılan tebliğe de aynı sorunların yansımasına
sebep olmuştur.
Anılan Yasa kuralının, açık ve
belirli olmaması yönünden hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu sonucuna
ulaşılmaktadır.
III- Yasa maddesinin, aynı tür
kıyı yapılarını benzer şekilde inşa edenler arasında eşitliği zedeleyip
zedelemediği ve yasaların genelliği ilkesi yönünden irdelenmesi;
Anayasa’nın 10. maddesinde yer
alan eşitlik ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu
ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin
amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı
tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını
önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı
kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır. Yasa
önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına
gelmez. Kimi kişilerin haklı, makul ve anlaşılabilir bir neden bulunması
koşulu ile değişik kurallara bağlı tutulmaları eşitlik ilkesine aykırılık
oluşturmaz. Anayasa Mahkemesinin birçok kararında da vurgulandığı gibi, aynı
hukuki durumda bulunanlardan bazıları için farklı kurallar konulmasını haklı
gösterecek nedenlerin bulunması ve bunların anlaşılabilir, amaçla ilgili,
makul ve adil olmaları gerekir. Bunun yanında yasa koyucunun aynı konuda
yapmış olduğu düzenlemelerin de birbiri ile çelişmemesi gerekir. Aynı
hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı
tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
Kıyı yapıları ister yasa koyucunun
tabiri ile özel düzenlemeler kapsamında yapılmış olsun, ister 2886 sayılı
Kanun ve ilgili mevzuat hükümlerine göre yapılmış olsun, kıyı yapısının
yapılacağı yer Devletin hüküm ve tasarrufu altında ise yatırımcı ile ilgili
idare arasında kullanma izni sözleşmesi; Hazinenin özel mülkiyetinde ise
irtifak hakkı sözleşmesi yapılmaktadır. Bu sözleşmelerin yapılması aşamasında
bütün yatırımcılar aynı kurallara tabi tutulmakta; ayrım yapılmaksızın her
bir yatırımcı ile ilgili idare arasında yatırımın bedeli, projenin mahiyeti,
sermaye miktarı ile kamu yararı ve hizmet gerekleri idarece değerlendirilmek
suretiyle azami 49 yıla kadar kullanma izni veya irtifak hakkı sözleşmesi
imzalanmaktadır. Kıyı yapılarını inşa eden yatırımcılar arasında ilgili
mevzuatta herhangi bir ayrım yapılmamış olmasına ve yasa kuralında haklı,
makul, anlaşılabilir, uygulanabilir, belirgin, açık ve somut bir neden
gösterilmemesine karşın, “özel düzenlemeler” gibi açık ve belirgin olmayan
bir sebebe dayanılarak kıyı yapıları inşa eden yatırımcıların bir bölümünün
sözleşmelerinin uzatılmamasının, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olduğu
sonucuna ulaşılmaktadır.
Yasaların ve yasalarla getirilen
kuralların genel olması, hukuk devleti ve yasa önünde eşitlik ilkelerinin bir
sonucudur. Yasanın genelliğinden anlaşılan, belli bir kişiyi hedef almayan,
özel, aktüel, geçici bir durumu gözetmeyen, önceden saptanıp, soyut biçimde
herkese uygulanabilecek kurallar içermesidir. Buna göre, yasa kurallarının
her şeyden önce genel nitelikte olması, herkes için objektif hukuki durumlar
yaratması ve aynı hukuki durumda bulunan kişilere ayırım gözetilmeksizin
uygulanabilir olması gerekir.
5793 sayılı Kanun’un 29.
maddesiyle 4706 sayılı Kanun’a eklenen Geçici 8. maddesiyle getirilen ve kıyı
yapılarının yapımına ilişkin mevzuatta bir değişiklik veya maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren inşa edilecek kıyı yapıları ile ilgili olarak bir
hüküm bulunmamasına karşın, özel düzenlemelerin hariç tutulduğu belirtilerek
sadece bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce kıyı yapıları inşa eden
yatırımcıların sözleşme sürelerinin 49 yıla kadar uzatılmasına olanak
sağlayan 4706 sayılı Kanun’un Geçici 8. maddesinin, yasaların genel ve
objektif olması gerektiği yönündeki hukuk devleti ilkesine de aykırı olduğu
sonucuna ulaşılmıştır.
IV- SONUÇ
ve İSTEM
Açıklanan nedenlerle ve bir davaya
bakmakta olan mahkemenin, o dava sebebiyle uygulanacak yasa kuralının
Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına götüren görüşünü açıklayan kararı ile
Anayasa Mahkemesine başvurulması gerektiğini düzenleyen 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesinin 1. fıkrası
gereğince, yukarıda açıklanan gerekçelerle; 5793 sayılı Kanun’un 29.
maddesiyle 4706 sayılı Kanun’a eklenen Geçici 8. maddenin, Anayasa’nın 2., 10.
ve 48. maddelerine aykırı olduğu kanısına ulaşılması nedeniyle Anayasa
Mahkemesine başvurulmasına; dosyada bulunan belgelerin onaylı bir örneğinin
Anayasa Mahkemesi Başkanlığına gönderilmesine 3.12.2012 tarihinde
oybirliğiyle karar verildi.”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
4706 sayılı Kanun’a 5793 sayılı
Kanun’un 29. maddesiyle eklenen itiraz konusu geçici 8. madde şöyledir:
“Hazinenin özel mülkiyetinde
bulunan taşınmazlar ile kıyı kenar çizgisinin deniz yönünde (kıyıda) bulunan
Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerler ve deniz, göl ve
akarsularda doldurma veya kurutma yoluyla elde edilen alanlar üzerinde,
tersane, yat limanı, kurvaziyer limanı, dolfen, iskele, dolgu, rıhtım,
boru hattı, şamandıra, platform ve benzeri kıyı yapıları yapılmak amacıyla,
özel düzenlemeler hariç olmak üzere lehlerinekırkdokuz yıldan az süreli
olarak irtifak hakkı tesis edilen veya kullanma izni verilen yatırımcılar
tarafından; bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç dört ay
içinde başvuruda bulunulması ve sözleşmeden doğan mali yükümlülüklerin yerine
getirilmesi, irtifak hakkından veya kullanma izninden dolayı Bakanlık
aleyhine açılmış davalar var ise bu davalardan tüm yargılama giderleri
üstlenilerek kayıtsız ve şartsız feragat edilmesi ve rayiç bedel esas
alınarak tespit edilecek irtifak hakkı veya kullanma izni bedeli üzerinden
yeni sözleşme düzenlenmesi şartıyla, irtifak hakkı ve kullanma izni
sözleşmelerinin süresi hakkın başlangıç tarihinden itibaren kırkdokuz yıl
olarak değiştirilir.”
B- Dayanılan Anayasa
Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa’nın 2., 10.
ve 48. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü
hükümleri uyarınca Haşim KILIÇ, Serruh KALELİ, Alparslan ALTAN,
Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla
PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN,
Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL ve Zühtü ARSLAN’ın katılımlarıyla
28.2.2013 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle uygulanacak
kural sorunu görüşülmüştür.
Anayasa’nın 152. ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesine göre, mahkemeler, bakmakta oldukları davalarda uygulayacakları kanun ya da
kanun hükmünde kararname kurallarını Anayasa’ya aykırı görürler veya
taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına
varırlarsa, o hükmün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmaya
yetkilidirler. Ancak, bu kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa
Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin
görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralların da o davada
uygulanacak olması gerekmektedir. Uygulanacak yasa kuralları, davanın değişik
evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada
olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme,
4706 sayılı Kanun’a 5793 sayılı Kanun’un 29. maddesiyle eklenen geçici 8.
maddenin tamamının iptalini istemiştir.
Başvuran
Mahkemenin bakmakta olduğu dava, yap-işlet-devret modeli ile yat
limanı inşa eden şirketin, inşa ettiği yat limanının sözleşme ile belirlenen
25 yıllık işletme süresinin, 4706 sayılı Kanun’un geçici 8. maddesi uyarınca
hakkın başlangıç tarihinden itibaren 49 yıla uzatılması istemiyle yaptığı
başvurunun reddine dair işleme ilişkindir.Davacı,
başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptal edilmesini 4706 sayılı Kanun’a
eklenen geçici 8. maddenin “…özel düzenlemeler hariç olmak üzere…” ibaresi
yönünden talep etmiştir. Diğer bir ifadeyle davacının, geçici 8. maddenin
belirtilen ibare dışında kalan bölümü ile ilgili bir talebi bulunmamaktadır.
Dolayısıyla, geçici 8. maddenin bu ibare dışında kalan bölümü başvuruda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada
uygulanacak kural niteliğinde değildir.
Açıklanan
nedenlerle;
A- 29.6.2001 günlü, 4706 sayılı
Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’a, 24.7.2008 günlü, 5793 sayılı
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun’un 29. maddesiyle eklenen geçici 8. maddenin “…özel
düzenlemeler hariç olmak üzere…” ibaresi dışında kalan bölümünün, itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin
bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından, bu bölüme ilişkin
başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
B- 4706 sayılı Kanun’a, 5793
sayılı Kanun’un 29. maddesiyle eklenen geçici 8. maddede yer alan “…özel
düzenlemeler hariç olmak üzere…” ibaresinin esasının incelenmesine,
OYBİRLİĞİYLE
karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, Raportör
Selim ERDEM tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu
yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer
yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında, itiraz konusu
kuralda yer alan “özel düzenlemeler” ile neyin kastedildiği
ve bu kapsamda yapılan kıyı yapılarına ilişkin sözleşmelerin neden hariç
tutulduğuna dair bir açıklık ve belirlilik bulunmadığı, madde gerekçesinde “4046,
3996 ve 4628 sayılı kanunlar gibi düzenlemeler gereği yapılan işlemler hariç
olmak üzere”denilmek suretiyle özel düzenlemelerden hangi düzenlemelerin
anlaşılması gerektiği belirtilmişse de “gibi” ibaresinin
sayılanlar dışında bazı düzenlemeleri de kapsadığı ve özel düzenlemelerin
sınırlı olmadığının anlaşıldığı, kuralın bu yönüyle hukuk devleti ilkesine
aykırı olduğu, kıyı yapıları hangi düzenleme ile yapılırsa yapılsın yatırımcı
ile idare arasında kullanma izni veya irtifak hakkı sözleşmesi yapıldığı, bu
sözleşmelerin yapılması aşamasında bütün yatırımcıların aynı kurallara tabi tutulduğu,
ayrım yapılmaksızın yatırımcı ile ilgili idare arasında yatırımın bedeli,
projenin mahiyeti, sermaye miktarı ile kamu yararı ve hizmet gerekleri
değerlendirilmek suretiyle azami kırk dokuz yıla kadar sözleşme imzalandığı, “özel
düzenlemeler” gibi açık ve belirgin olmayan bir sebebe dayanılarak
yatırımcıların bir bölümünün sözleşmelerinin uzatılmamasının Anayasa’nın
eşitlik ilkesine de aykırı olduğu ve ayrıca düzenlemenin Anayasa’da öngörülen
sözleşme özgürlüğünü de ihlal ettiği belirtilerek kuralın, Anayasa’nın 2., 10.
ve 48. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
4706 sayılı Kanun’a
5793 sayılı Kanun’un 29. maddesiyle eklenen ve itiraz konusu kuralı da içeren geçici 8.
maddede, hazinenin özel mülkiyetinde bulunan taşınmazlar ile kıyı kenar çizgisinin
deniz yönünde (kıyıda) bulunan devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan
yerler ve deniz, göl ve akarsularda doldurma veya kurutma yoluyla elde edilen
alanlar üzerinde, kıyı yapıları yapılmak amacıyla, özel düzenlemeler hariç
olmak üzere lehlerine kırk dokuz yıldan az süreli olarak irtifak hakkı tesis
edilen veya kullanma izni verilen yatırımcılar tarafından, maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren en geç dört ay içinde başvuruda bulunulması ve
sözleşmeden doğan mali yükümlülüklerin yerine getirilmesi, irtifak hakkından
veya kullanma izninden dolayı bakanlık aleyhine açılmış davalar var ise bu
davalardan tüm yargılama giderleri üstlenilerek kayıtsız ve şartsız feragat
edilmesi ve rayiç bedel esas alınarak tespit edilecek irtifak hakkı veya kullanma
izni bedeli üzerinden yeni sözleşme düzenlenmesi şartıyla, irtifak hakkı ve
kullanma izni sözleşmelerinin süresinin hakkın başlangıç tarihinden itibaren
kırk dokuz yıl olarak değiştirileceği öngörülmüştür.
Anayasa’nın 2. maddesinde
belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına
dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir
hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve
tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı
denetimine açık olan devlettir.
Anayasa’nın
2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri “belirlilik”tir.
Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden
herhangi bir duraksamaya ya da kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net,
anlaşılır ve uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi
uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi de gereklidir. Belirlilik ilkesi,
hukuksal güvenlikle bağlantılı olup bireyin, kanundan, belirli bir kesinlik
içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun
bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini verdiğini bilmesini
zorunlu kılmaktadır. Birey ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri
öngörebilir ve davranışlarını ayarlar. Hukuk güvenliği, normların
öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven
duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici
yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Bu bakımdan, kanunun metni,
bireylerin, gerektiğinde hukuki yardım almak suretiyle, hangi somut eylem ve
olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belli bir açıklık
ve kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek düzeyde kaleme alınmış
olmalıdır. Dolayısıyla, uygulanması öncesinde kanunun, muhtemel etki ve
sonuçlarının yeterli derecede öngörülebilir olması gereklidir.
Hazine taşınmazlarının
satışı, kiraya verilmesi, trampası ve mülkiyetin gayri ayni hak tesisi,
ilgili kanuni düzenlemeler ile yürütülmekte olup buna göre hazine taşınmazları
üzerinde kullanma izni verilmesi ile irtifak hakkı tesis edilmesi görev ve
yetkisi Maliye Bakanlığına aittir. Maliye Bakanlığı bu yetkisini yatırım
yapılacak Hazine taşınmazı üzerinde en fazla kırk dokuz yıla kadar irtifak
hakkı tesis ederek veya kullanma izni vererek kullanmaktadır. Yatırım
yapılacak yer, hazinenin özel mülkiyetinde bulunan taşınmazlardan ise
yatırımcı ile idare arasında irtifak hakkı sözleşmesi, devletin hüküm ve
tasarrufu altında bulunan yerlerden ise kullanma
izni sözleşmesi yapılmaktadır. İdare ileher bir
yatırımcı arasında yatırımın bedeli, projenin mahiyeti, kıyı
yapısının yeri ve niteliği, sermaye miktarı ile kamu yararı ve hizmet
gerekleri idarece değerlendirilmek suretiyle azami kırk dokuz yıla kadar
kullanma izni veya irtifak hakkı sözleşmesi imzalanmaktadır.
İtiraz
konusu madde, kıyı yapıları yapılması amacıyla, hazinenin özel mülkiyetinde
bulunan taşınmazlar ile devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerler
üzerinde, özel düzenlemeler hariç olmak üzere tesis edilen irtifak hakkı ve
kullanma izni sözleşmelerinin süresinin uzatılmasını öngörmektedir. Madde ile
sözleşme sürelerinin uzatılmasında özel düzenlemeler hariç tutulmasına
rağmen, madde metninde özel düzenlemelerin nelerden ibaret olduğu, neden özel
düzenleme olarak kabul edildikleri ya da hariç tutuldukları konusunda
herhangi bir açıklama yer almamaktadır. Bu durumda idarenin, özel
düzenlemeler kapsamına nelerin dahil olabileceğinin belirlenmesi
hususunda geniş bir takdir yetkisine sahip olacağı açıktır. Bu hâliyle sözleşmelerden hangilerinin
sürelerinin uzatılacağının ilgili kişilerce önceden bilinebilir olduğu
söylenemeyecektir.
Hazine
taşınmazları üzerinde kıyı yapıları yapılması amacıyla tesis edilen irtifak
hakkı ve kullanma izni sözleşmelerinin süresinin uzatılmasında özel
düzenlemelerin tespiti konusunda idareye
geniş takdir yetkisi tanıyan itiraz konusu kural, yatırımcılar
açısından anlaşılabilir, bilinebilir ve öngörülebilir değildir. Bu durum
kuralın uygulanmasında tereddüt ve belirsizliklere yol açacağından kural,
hukuk devleti ilkesine aykırılık oluşturmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, itiraz
konusu kural Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
Bu görüşe M. Emin KUZ katılmamıştır.
Kural, Anayasa’nın 2. maddesine aykırı görülerek iptal edildiğinden, Anayasa’nın 10. ve 48. maddeleri
yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.
VI- SONUÇ
29.6.2001 günlü, 4706
sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer
Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’a, 24.7.2008 günlü,
5793 sayılı Kanun’un 29. maddesiyle eklenen geçici 8. maddede yer alan “…özel
düzenlemeler hariç olmak üzere…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı
olduğuna ve İPTALİNE, M. Emin KUZ’un karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA, 6.6.2013
gününde karar verildi.
...
KARŞIOY GEREKÇESİ
4706 sayılı Kanunun, Hazinenin
özel mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerde
kıyı yapıları yapılması amacıyla, özel düzenlemeler hariç olmak üzere
lehlerine irtifak hakkı tesis edilen veya kullanma izni verilen yatırımcıların
irtifak hakkı ve kullanma izni sözleşme sürelerinin kırkdokuz yıla
çıkarılmasını öngören geçici 8. maddesinde geçen “özel düzenlemeler”
ibaresinin açık ve öngörülebilir olmadığı, belirsizliklere yol açacağı, bu
nedenle Anayasanın 2. maddesine aykırı olduğu belirtilerek “özel düzenlemeler
hariç olmak üzere…” ibaresinin iptaline hükmedilmiştir.
1- Anayasaya aykırı olduğuna
hükmedilen “özel düzenlemeler hariç olmak üzere” ibaresi, düzenlemenin
yapıldığı 4706 sayılı Kanunun dışındaki düzenlemelerin tamamını ifade
ettiğinden yeterince açık ve belirlidir. Madde ile öngörülen imkân sadece
4706 sayılı Kanun kapsamındaki yatırımcılara sağlandığından, bunu vurgulayan
söz konusu ibarede bir belirsizlik bulunmamaktadır. Madde gerekçesinde de
“4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun, 3996 sayılı Bazı
Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması
Hakkında Kanun, 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu gibi özel düzenlemeler
gereği yapılan işlemler hariç olmak üzere” denilmek suretiyle söz konusu
hükme daha da açıklık getirilmiştir.
Esasen, madde gerekçesinde örnek
olarak sayılan ve 4706 sayılı Kanunun dışında kalan bu kanunlara göre idare
ile sözleşme yapan yatırımcılar, farklı hak ve yükümlülükler öngörülmesi
sebebiyle farklı hukukî durumlarda bulunmaktadır. Bu kanunlara göre
yapılan yap-işlet-devret veya görevlendirme sözleşmelerinin süreleri de, 4706
sayılı Kanuna göre yapılan sözleşmelerden farklı olarak, yatırımın maliyeti
ve yatırımcının bu yatırımdan sağlayacağı kazanç dikkate alınarak
belirlendiğinden, anılan kuralda 4706 sayılı Kanunun dışındaki düzenlemelerin
kapsamında bulunan yatırımcılar yönünden hukukî güvenliği ortadan kaldıracak
bir belirsizlik ve öngörülemezlik söz konusu değildir.
2- Anayasanın 153. maddesinin
ikinci fıkrasında, Anayasa Mahkemesinin bir kanun hükmünü iptal ederken,
kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak şekilde hüküm
tesis edemeyeceği belirtilmektedir. Bu ilke, madde gerekçesinde, “…Kanunla
getirilen istisnalara ilişkin kanun hükümlerinin iptali, anakuralın uygulanması
sonucunu doğurabilir. Halbuki kanun koyucu böyle bir sonuç
çıkmasını arzu etmediği için istisnayı kabul etmiş durumdadır. Bu istisna
hükmünün iptali millî idareye ters düşeceğinden … hüküm verirken
bu özelliklerin gözönündebulundurulması zorunludur” şeklinde
açıklanmaktadır.
Geçici 8. maddedeki “özel
düzenlemeler hariç olmak üzere” ibaresinin, yani maddede öngörülen istisna
hükmünün iptali, anılan maddenin, başka kanunlara dayanılarak kullanma izni
verilen ve lehlerine irtifak hakkı tesis edilen yatırımcılar bakımından da
uygulanması sonucunu doğurmaktadır. Böylece, düzenlemenin kapsamı kanun
koyucunun öngörmediği şekilde genişletilmiş olmaktadır. Oysa 153. maddenin
gerekçesinde de belirtildiği üzere, kanun koyucu böyle bir sonuç çıkmasını
arzu etmediği ve geçici 8. madde ile öngörülen imkânı sadece 4706 sayılı
Kanuna göre kullanma izni verilen veya lehlerine irtifak hakkı tesisi edilen
yatırımcılara sağladığı için bu istisnayı kabul etmiştir.
Bu sebeplerle, itiraz konusu kurala
yönelik iptal talebinin reddine karar verilmesi gerektiğini düşündüğümden,
iptal yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Üye
M.
Emin KUZ
|