2577 Sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu, vergi davalarının açılmasını sıkı usul kurallarına bağlıyor. Böyle
olunca, vergi ile ilgili bazı işlemlerde haklarına halel gelen, hakları
etkilenenlerin dava açmalarına olanak bulunmuyor. Bu konuda son yıllarda iki
önemli tartışma yaşandı: Bunların ilkinde; kamu ihalelerinde ihale makamı
tarafından tahsil edilerek ödenen damga vergilerinin iadesi için bu vergiyi
ödeyenlerce dava açılıp açılamayacağı tartışmasında, son noktayı Danıştay
İçtihadı Birleştirme Kurulunun 2.7.2012 günlü ve 2009/1 E., 2012/2 K. sayılı
kararı koydu ve 26.02.2013 tarihli ve 28571 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan bu
karar özetle; “İhale kararı üzerine işin üstlenilmesinden sonra ihale
makamınca 488 sayılı Damga Vergisi Kanununa göre hesaplanıp işi üstlenen
şirketten kesilerek veya alınarak vergi idaresine ödenen damga vergisi
tahsilatının iptali veya tahsil edilen tutarın iadesi istemiyle işi üstlenen
şirket tarafından vergi mahkemesinde dava açılabileceği” hükmü verildi. Bu
karar ile; vergi davasını, damga vergisini vergi idaresine beyan
edenler ve ödeyenler ile sınırlandıran anlayış terk edildi, verginin nihai
yüklenicisi/ödeyicisi olan mükelleflerin de dava açabilmesi mümkün kılınmış
oldu.
Bu karara hakim anlayış, işverenlerce yapılan ücret kesintilerinin dava
konusu edilmesi sırasında açılan davalarda da kabul gördü ve vergi sorumlusu
durumunda bulunan işverenlerin ücretlilerin ücret gelirleri üzerinden kesinti
yoluyla hesapladıkları vergiyi dava sonunda ücretlilere iade etmek üzere
ihtirazi kayıtla beyan ve devamında dava konusu etmelerinin mümkün olduğuna
karar verildi. Bu konuda yaşanan bazı gelişme tartışmalar için Anayasa
Mahkemesinin 2011 Yılında Gelir Vergisi Tarifesinin %35 Dilimini Ücretliler
Bakımından... ve Vergi Sorumluları Stopaj İadesi İçin Dava Açabilirler sayfalarına
bakılabilir.
Bu iki karar sonrasında; ister vergiyi stopaj yoluyla kesen vergi sorumlusu
dava açmak istemiş olsun, isterse damga vergisi ödeyen mükellef doğrudan
kendisi dava açmak istemiş olsun, her iki durumda da ehliyet sorunu olmadığına
ve bu davaların açılabileceğine hükmedilmiş oldu.
Bu konunun devamında, aynı paralelde yeni ve önemli bir gelişme daha oldu:
Danıştay 4. Daire 06.05.2013 gün, 2012/2515 E., 2013/ k., sayılı kararı ile Başbakanlık
Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünden taşınmaz satın alan davacı mükellefin satış
bedeli üzerinden ödemek durumunda kaldığı vergiye karşı açtığı davada
ehliyetinin bulunduğuna hükmetti ve yansıtmalı bir vergi olan KDV’nin
nihai yüklenicisi durumunda bulunan davacı mükellefin dava açabilmesine olanak
tanındı. Kararın tam metnine http://www.danistay.gov.tr/upload/yayinlar/11_09_2014_020357.pdf adresinde
yer alan 134 Sayılı Danıştay Dergisinden ulaşılabilir.
Bu kararda; bu davanın açılmasında nihai yüklenicinin
bu konudaki taleplerini adli yargıda vergiyi tahsil edene karşı açmaları
gerektiğini vurgulayan Vergi Mahkemesi kararını bozarken;
“Açılmış olan bu davalarda uyuşmazlıklar 488 sayılı
Kanuna uygun bir vergilendirme olup olmadığına ilişkindir. Bu hukuki
sorunlardan kaynaklanan uyuşmazlıkların görüm ve çözümü de, vergi hukukundan
doğan uyuşmazlıkları görüp çözmekle görevli vergi yargısının görev alanına
girmektedir.
Öte yandan, yüklenicilerin ihale makamları aleyhine
adli yargıda hak edişlerindeki azalma nedeniyle dava açmaları mümkün olmakla
birlikte; sebepsiz zenginleşmeyle ilgili olarak açılacak bu davalarda, vergi
idarelerinin damga vergisi tahsilat işlemlerinin denetiminin yapılamayacağı,
vergi dairesinin hasım olmayacağı ve davalarda vergi dairesi aleyhine hüküm
kurulamayacağı açıktır. Dolayısıyla adli yargıda ihale makamları aleyhine dava
açılabileceğinden bahisle vergi dairelerinin vergi tahsilat işlemlerinin
yargısal denetiminden kaçınılması; hak arama özgürlüğü ve idari işlemlerin,
Anayasada sayılan istisnalar dışında yargı denetimine tabi tutulacağı yolundaki
Anayasanın 125'inci maddesinde yer alan kuralla bağdaşmayacaktır. Ayrıca, ihale
makamlarınca damga vergilerinin vergi dairelerine yatırılması, sonuçta vergi
idareleri tarafından yapılmış tahsilat işlemleridir. …”
gerekçelerini ortaya koyması vergi mükellefi hukuku bakımından önemli ve
değerlidir. Vergisel işlemler dolayısıyla hakları etkilenenlerin dava
açmalarına ilişkin yeni olanaklar yaratan ve dolayısıyla vergi mükellefinin
hukukunu genişleten bu karar, yukarıda atıfta bulunulan kararların açtığı
yoldan ilerleyerek hukuku geliştirmektedir.
Bu karar sonrasında, kamu kurumlarının KDV’li işlemlerine maruz kalan
mükellefler haklarını adli değil idari yargıda arayabilecekler, bu sayede dava
konusu olayda bir vergi hesaplanmasını gerektirir durum olup olmadığı da bu
konuda tesis edilen yargı kolunca değerlendirilebilecektir. Bu kararın sadece
kamu kurumları ile olan ilişkilerde değil, benzer özellikler taşıyan özel hukuk
kişileri ilişkilerinde de uygulanabileceği söylenebilir.
Diğer yandan, bu suretle açılacak davalara özgü usul düzenlemelerinin bir
an evvel yapılarak mevzuata kazandırılmasında yarar bulunmaktadır.