İHRACAT GÖTÜRÜ GİDER İNDİRİMİ “BEYANNAME ÜZERİNDEN YAPILAN VE HARCAMA KOŞULU BULUNMAYAN” BİR İNDİRİM Mİ?
Uyuşmazlık
Konusu
GVK Madde 40/1'de yer
alan parantez içindeki "İhracat, yurt dışında inşaat, onarma, montaj ve
taşımacılık faaliyetlerinde bulunan mükellefler, bu bentte yazılı giderlere
ilaveten bu faaliyetlerden döviz olarak elde ettikleri hâsılatın binde beşini aşmamak
şartıyla yurt dışındaki bu işlerle ilgili giderlerine karşılık olmak üzere götürü
olarak hesapladıkları giderleri de indirebilirler" hükmünde
öngörülmemiş olmasına rağmen, 7 Mart 1996 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 194
No.lu GVK Genel Tebliği ile belirlenen, “bu
giderin matrahtan düşülebilmesi için fiilen bir harcama yapılmış olması
gerektiği” şeklinde özetlenebilecek belirlemesi, sözkonusu götürü giderin
hangi koşullarda matrahtan indirilebileceği meselesi uyuşmazlığın konusunu
oluşturuyor.
Gelir
İdaresi Başkanlığı; “194
No.lu GVK Genel Tebliğinde, sözkonusu götürü giderin matrahtan indirilebilmesi
için harcamanın yapılmış, işletme malvarlığında azalma meydana gelmiş olması
gerektiğini, bu koşulu sağlamayan götürü giderlerin sadece beyanname üzerinden
kanuni oran dikkate alınmak suretiyle hesaplanamayacağını” iddia etmiştir.
Bu doğrultuda; “kanunda yer almayan ve 194 No.lu GVK Genel
Tebliği ile getirilen bu “ilave” koşulların; bu düzenlemenin gider yapılmasının
değil, belge teminin bir istisnası olduğu ve bu nedenle gider yapılmamış ise
artık belge temin edilip edilemediği noktasına gidilmesinin olanağı olmadığı,
beyanname üzerinden binde beş
oranında yapılacak otomatik indirimin bir indirim müessesesi olmaktan çıkıp
ekonomik yaklaşım ilkesi uyarınca fiilen bir istisna müessesesine dönüşeceği,
bunun da Kanunun ruhuna ters düşeceği, nitekim düzenlemenin istisnalar içinde
değil de indirimler içinde yapılmış olmasının da bunu teyit ettiği, harcama
yapılması koşulunu dikkate almayan Kanuni düzenlemenin özensizlik kurbanı olduğu,
bu düzenlemenin suistimale açık bir düzenleme olduğu, bu uygulamanın bir
istisna uygulaması olmadığı, binde beş oranının bir üst sınır olmasından ve
gerçek harcama tutarını götürü kayda olanak vermesinden anlaşıldığı”
görüşleri ileri sürülüyor.
Mükellefler
ise; “GVK Madde 40/1'de yer alan düzenlemenin ihracatı teşvik amacıyla
getirilmiş bir vergi düzenlemesi olduğu, Kanunda bu imkândan yararlanmak için
bir harcama yapılması koşulunun bilinçli olarak getirilmediği, bir istisna
değil götürü gider indirimi ihdas edilmiş olduğu, düzenlemenin Kanundaki
yerinin bilinçli seçilmiş olduğu, ortada özensiz, bilinçsiz, hatalı bir
düzenleme olmadığı, lafzı ve ruhuyla hukuka uygun bir düzenleme yapılmış
olduğu, yapısı “götürü” olan bir giderin “gerçek harcamaya dayandığına ilişkin
muhasebe kaydının” sıhhati ve kontrolü zaten beyhude bir çabadır, bu kaydın
düşülmesi tıpkı binde beş oranındaki giderin götürü olduğu gibi bir “kabul”den
kaynaklanır, bu konuda ısrar edilmesinin fiili yararı yoktur, yapılan harcama
zaten tevsik edilebiliyor ise giderin götürü olmasına gerek yoktur, mükellefe
“harcamayı tevsik etme ama harcama yapıldığını tevsik et” demek anlamlı ve
tutarlı değildir” savunmalarını ileri sürüyorlar.
Yargı
Kararı ve Uyuşmazlığın Akıbeti
Bu uyuşmazlıkta Vergi
Mahkemeleri, mükelleflerin dava nedenleri doğrultusunda, davaların kabulü
yönünde (mükellefler lehine) karar verdiler ve Danıştay 3. ve 4. Daireleri de
bu kararları onadılar. Ancak, İdare bugüne kadar 194 No.lu GVK Genel Tebliği ile
ortaya koyduğu “fiili harcama koşulu” görüşünden vazgeçtiğine dair bir açıklama
yapmadı. Her ne kadar mükellef lehine verilmiş olan kararlar istikrar kazanmış
gibi görünse de bu durum İdarenin duruşunu değiştirmedi. İdarenin bu kararlı
duruşu, konunun burada kapanmadığını, ihtilaf yaşamak istemeyen, risk almak
istemeyen mükelleflerin İdare’nin görüş ve yaklaşımını dikkate almadan hareket
etmemeleri gerektiğini düşündürüyor.
İndir