MÜKELLEFLERİ KOD
LİSTESİNE ALMAK YASAL OLMADIĞI GİBİ ANAYASA'DA GÜVENCE ALTINA ALINAN TEMEL KİŞİ
HAK VE HÜRRİYETLERİNE DE AYKIRIDIR
Danıştay 3. Daire
24.10.2011 gün, 2009/6111 E., 2011/6209 k., sayılı kararı ile mükelleflerin
gerçeğe aykırı fatura kullanıldıklarından bahisle kod listesine alınmasının
yasal olmadığına ve bu işlemin Anayasa'da güvence altına alınan temel kişi hak
ve hürriyetlerine de aykırı olduğuna hükmetti.
Bir mükellefin “kod
listesine alınmasına” ilişkin işleme karşı açtığı davayı, “ortada idari davaya
konu edilebilecek kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olmadığı” gerekçesiyle
reddeden İzmir 4. Vergi Mahkemesinin 15.7.2009 gün ve E:2008/1951, K:2009/1235 sayılı
kararı Danıştay 3. Daire tarafından aşağıdaki gerekçe ile bozulmuştur: “…Anayasa'nın Çalışma ve Sözleşme Hürriyetini
düzenleyen 48'inci maddesinin 2'nci fıkrasında, devletin özel teşebbüslerin
milli ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlarına uygun yürümesini, güvenlik ve
kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri alacağı, "Çalışma
hakkı ve ödevi" başlıklı 49'uncu maddesinin 2'nci fıkrasında, devletin,
çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için
çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye
elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli
tedbirleri alacağı hükmüne yer verilmiş, "Vergi Ödevi" başlığını
taşıyan 73'üncü maddesinin 3'üncü fıkrasında da, vergi, resim, harç ve benzeri
mali yükümlülüklerin kanunla konulacağı, değiştirileceği veya kaldırılacağı
belirtilmiştir.
Bu
düzenlemelere göre devletin çalışma hayatına ilişkin düzenlemeleri yapması ve
buna dair tedbirleri alması bir görev iken, çalışma çalışanlar açısından bir
hak ve ödevlidir. Gerek bu alanda yapılacak düzenlemelerin, gerek çalışma
hayatının bir sonucu olan vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerle
ilgili düzenlemelerin yasa ile yapılması zorunludur. Dayanağını Anayasaya uygun
olarak çıkarılmış olan bu Kanunlardan almayan düzenlemelerle bir takım hak ve
yükümlülükler getirilemez. Bu suretle çalışma barışının sağlanması yanında,
özel teşebbüslerin güvenlik ve kararlılık içinde çalışması da temin edilmiş
olur.
Vergi
İdarelerinin, idari işlevleriyle ilgili olarak vergi hukuku alanında tesis
ettikleri, uygulanabilir nitelikte, ilgililerin menfaatini doğrudan etkileyen
ve onların hak ve yükümlülüklerinde değişiklik veya yenilik yaratan irade
açıklamaları, verginin tarhı, tahakkuku ve tahsiline ilişkin işlemleri 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2'nci maddesi kapsamında idari yargının
görev alanına girmektedir. Yarattığı hukuki sonuçları dikkate aldığımızda
davacı hakkında tesis edilen işlem kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem
niteliğindedir.
Davacı şirket, mal ve hizmet alımlarıyla ilgili olarak
kayıtlarına yansıttığı faturaları düzenleyen kişi hakkındaki tespitlerden
hareketle kod listesine alınmış ise de; gerek davalı idarenin, gerek bağlı
bulunduğu hiyerarşik üst makamların mükellefleri bu şekilde
sınıflandırılmalarına olanak sağlayan yasal bir düzenleme bulunmadığı gibi,
Anayasa'da da buna izin veren bir hüküm yer almamaktadır. Bu şekilde yasal
dayanağı olmadan yapılacak bir sınıflandırma, vergi barışını bozucu etki yaratacağı
gibi, Anayasa'da güvence altına alınan temel kişi hak ve hürriyetlerine de
aykırılık teşkil eder. Dolayısıyla, yasal dayanağı olmadan, hukuka aykırı bir
biçimde İdarenin kendi içerisinde oluşturduğu bir sınıflandırma ile sözü edilen
listede davacının adına da yer verilmiş olması nedeniyle bu liste davacı
açısından kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem niteliğini kazanmıştır. Bu
nedenle davanın esastan incelenmesi gerekirken aksi yönde verilen Mahkeme
kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.”