TAMAMLAMA FONU, ZARAR TELAFİ FONU, ZARAR KARŞILIĞI VE BENZERİ FONLAR KURUMLAR VERGİSİ MATRAHINA DAHİL EDİLMELİ Mİ?
Uyuşmazlık
Konusu
Eski ve Yeni Türk
Ticaret Kanununda lafzen düzenlenmiş olmamakla birlikte, uygulamada sermaye
tamamlama fonu, zarar telafi fonu, zarar karşılığı ve benzeri isimler altında isimlendirilen
ve ortakların şirkette yiten sermayeyi yerine koyma yükümlülüklerini yerine
getirdikleri ve sermayenin pasifinde izlenen fon tutarlarının, “sermayesi
tamamlanan” şirketin ticari karı olup olmadığı ve bu tutarın KDV’ye tabi olup
olmadığı meselesi uyuşmazlığın konusunu oluşturuyor.
Gelir
İdaresi Başkanlığı; yakın tarihli bir muktezanın konuyla
ilgili bölümde şu hususları ifade etmektedir: “6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun; 466-469'uncu maddelerinde, yedek
akçelere ilişkin hükümlere yer verilmiş olup şirketlerin mecburi veya ihtiyari
olarak ayırabileceği yedeklerin neler olduğu, bu yedeklerin şirketin kârından
ayrılması gerektiği açıkça belirlenmiş olup Türk Ticaret Kanununda zarar
telafisi fonu ile ilgili bir düzenleme bulunmadığı gibi bu ad altında yurt
dışından gelen paraların yedek akçe olarak kabul edileceğine dair bir hüküm de
bulunmamaktadır.
Aynı
Kanunun; 385-390'ıncı maddelerinde esas mukavelenin değiştirilmesine ilişkin
hükümler, 391-395'inci maddelerinde esas sermayenin artırılmasına ilişkin
hükümler ve 396- 398'inci maddelerinde de esas sermayenin azaltılmasına ilişkin
hükümler düzenlenmiştir. Dolayısıyla esas sermayenin artırım ve azaltım
işlemlerinin bu hükümlere göre yapılacağı açıktır.
Bu
çerçevede, sermaye tamamlama fonu adı altında ödenen tutarlar, kurucu ortağı
olduğunuz iştirakiniz tarafından Türk Ticaret Kanunu hükümleri kapsamında
sermayeye ilave edilmediğinden, söz konusu tutarların iştiraklerin maliyet
bedeline eklenmesi de mümkün değildir. Sermaye tamamlama fonunun ödendiği
iştirakin ise söz konusu tutarların sermayeye ilave edilmemesi ve vergi
mevzuatında bir istisna hükmü bulunmaması nedeniyle, bu tutarları kurum
kazancına dâhil etmesi gerekmektedir.
Ayrıca,
şirketiniz tarafından sermaye tamamlama fonu adı altında iştirakinize ödenen
tutarlar, Gelir Vergisi Kanununun 40'ıncı ve Kurumlar Vergisi Kanununun 8'inci
maddesinde sayılan giderler kapsamına da girmediğinden, gider yazılması veya
zarar olarak dikkate alınması mümkün bulunmamaktadır.”
Görüldüğü üzere,
Gelir İdaresi zarar telafi fonu ve benzeri adlarla gelen tutarların, bu fonu
alan şirketin ticari kazancına ilave edilerek vergilendirilmesi gerektiğini
savunmaktadır.
Mükellefler
ise; “Zarar telafi fonu ve benzeri isimler altında temin edilen tutarların
Kanundan kaynaklanan “sermaye tamamlama” gereğinin bir sonucu olarak ortaya
çıktığını, zarar etmeyen şirketlerde zaten bu kalemin sözkonusu olmadığını, bu
kaynak transferinin yiten sermayenin yerine konmasından ibaret olup bir
“hasılat, kazanç veya gelir” unsuruyla ilgisi bulunmadığını, yapılan işlemin
aynı ortaklarca yeni bir şirket kurulup iki şirketin birleştirilmesi gibi
algılanması gerektiğini, bu yöntemin pratik bir yolu olduğunu, gelen tutarların
sermaye yedeği olarak kaydedilip buna göre işleme tabi tutulmasının da işin
teyidi olduğunu, bu yöntemi suiistimal edenler bakımından müeyyide
uygulanmasının anlaşılabileceğini ama basiretli biçimde sermaye tamamlayan,
şirketin –içinde devlet de dahil- iyiniyetli 3. Kişilere olan borçlarını
ödemenin garantisini sağlayan bu yöntemin eleştirilmek yerine teşvik edilmesi
gerektiğini, -yurtdışından gelen tutarlar bakımından- bu yöntemin nihayetinde
yurda sermaye girişi olduğunu, zaten sermayesini yitirmiş şirketlerin bu zor
durumlarından istifade ederek sermaye tamamlama üzerinden vergi almaya
kalkmanın hukuka uygun ve adil olmadığını, eğer sermaye yitiminin ilişkili
şirketler ile münasebetlerden kaynaklandığı düşüncesi var ise transfer
fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı yönünden inceleme ve teknik
yapılması gerektiğini, ticarette kar yapmak kadar zarar yapmanın da
bulunduğunu, zarar yapan şirketlere sermaye tamamlamanın mali külfetinin
artırılmasının, ticarete devam etmek isteyenleri şirketlerini tasfiye etmeye
zorlayıp iyiniyetli alacaklıların zarara uğramasına yöneltebileceğini,
sözkonusu fonun sermaye artırımında kullanılan fon ile aynı mahiyette olduğunu,
eksi sermayenin artırım için önce tamamlanması gerektiği, olayların gerçek
mahiyetinin esas alınması gerektiğini, sözkonusu tutar kredi olarak alınsa idi
ileri sürülemeyecek ‘hasılat” iddiasının sermaye yedeği olarak alınan bu fon
için hiçbir şekilde ileri sürülememesi gerektiğini, bu fonun bir hasılat unsuru
olabilmesinin ancak ‘bağış veya sebepsiz zenginleşme’ çerçevesinde iddia
edilebileceğini, zira bu şirketçe herhangi bir hizmet verilmediğini, şirket
kaynaklarına gelen her paranın vergiye tabi bir hasılat kalemi olmadığının
gözden kaçırılmaması gerektiğini” savunuyorlar.
Yargı
Kararı ve Uyuşmazlığın Akıbeti
Bu uyuşmazlıkta, Gelir
İdaresi lehine olanlar ağırlıkta olmak üzere her iki yönde de karar çıkıyor.
Transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç aktarmak veya yurt içinde hasılat
yaratmaya etkisi olmayan masraflar yaparak yurt dışındaki şirketin maliyetlerine
katlanmak suretiyle sürekli zarar eden ve zararlarını da bu fon ile telafi
eden, kısacası bu sade yöntemi suiistimal eden şirketler ile bu konuda bir
suiistimali olmayan şirketler hukuken ayrıştırılana kadar bu konunun ihtilaf
yaratmaya devam etmesi görünüyor. Gelişmeleri izlemeye devam edeceğiz.
İndir