Vergi hukukunun diğer hukuk alanlarının
verilerini ne suretle kullanabileceği henüz tam olarak belirlenmemiştir. Vergi
ilişkisinin tarafları, kendi hak ve çıkarlarını savunurken öncelikli olarak
vergi mevzuatına dayanmakla birlikte, bu mevzuatın düzenlemediği konularda sair
mevzuatlara ve verilere de başvurdukları görülmektedir. Tarafların bu
başvurularına yasal dayanak olarak Vergi Usul Kanununun 3/B maddesinde "Vergilendirmede
vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır" şeklinde düzenlenen
ve vergi hukuku literatüründe "özün önceliği" ilkesi olarak
tanımlanan ilke gösterilebilir. Ne var ki, gerçek durumun ispatında
kullanılabilecek vergi hukuku dışı düzenlemeleri de olayın oluş şekline ve
vergi kanunlarının lafız ve ruhuna uygun olmak durumundadır. Buna bir örnek
vermek gerekirse; bir vergi incelemesinde bir vergi mükellefinin matrahının
belirlenmesinde esas alınacak kârlılık oranının Türkiye'de para politikalarını
belirleyen ve bu yönüyle itibar ve yetki sahibi olan TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI tarafından yayınlanan sektörel veriler dikkate alınarak belirlenmesi DANIŞTAY tarafından kabul görmemiştir.
Danıştay 4. Daire, 21.03.2013 gün,
2012/7650 E., 2013/2013/50 k. sayılı kararında “… tutanakta, davacı şirket
yetkilisince karlılık oranlarının %1 civarında olabileceği belirtilmiştir.
İnceleme elamanınca bu rakamın dışındaki bir karlılık oranına ulaşılırken bu
konuda herhangi bir incelemeye girişilmeden dayanaksız olarak " diğer
firmaların karlılık oranı" deyimine yer verilip %5 oranı esas alınmıştır.
Bu konuda Ticaret Odaları veya diğer ilgili yerler nezdinde bir araştırma
bulunmamaktadır. Bu konuda somut bilgileri bulunan ve asıl görevleri gereği
bilgileri bulunması gereken Ticaret Odaları değerlendirmeye alınmadan, genel
para politikasının tespiti amacıyla Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası
tarafından yayınlanan sektörel veriler esas alınamaz. Diğer taraftan davacı
şirket, ticari faaliyetini sonlandırmak üzere tasfiyeye girmiştir. Emsalleri
oranında başarılı bir ticari faaliyetin olması halinde tasfiyeye girilmesi
düşünülemez. Dolayısıyla başarılı bir ticari faaliyetin kâr oranlarının emsal
alınması da hatalıdır. Bu bakımdan kurumlar vergisi bakımından yapılan incelemenin
eksik olduğu açıktır.” demek suretiyle, vergilendirme saiki olmaksızın
belirlenen "sektörel verilerin" vergilendirme işlemlerinde dikkate
alınamayacağına hükmetmiştir.
Bu karardaki; mükelleflerin
vergilendirme işlemlerinde vergi mevzuatı dışındaki düzenlemelerden de sorumlu
tutulmalarının ve olumsuz yönde etkilenmelerinin engellendiği anlayışın
mükellefi koruyan ve bu yönüyle hukuk devleti güvencesi sağlayan bir karar
olduğu açıktır. Bu karar aynı zamanda, Vergi İdaresinin vergilendirme işlemleri yaparken dayanak alabileceği unsurların da sınırları olduğunu, vergi mevzuatı dışında çıkıldığında çok daha özenli davranılması gerektiğini göstermektedir. Görüldüğü üzere vergi mevzuatı, vergilendirme işlemleri için özel olarak yaratılmış bir mevzuattır, bu mevzuata katkı olması amacıyla başvurulacak sair mevzuat ve veriler olabilecek en sınırlı haliyle düşünülmelidir.