AJANDA
ALDATILAN EŞİN TAZMİNAT HAKKI

Aldatmanın Getirdiği Tazminat Yükümlülüğü

Boşanma oranlarının geçmiş yıllara göre daha fazla olduğu günümüzün bir gerçeği. Türkiye İstatistik Kurumu’nun rakamlarına göre 10 yıl önce bir yıl içindeki evlilik sayısının boşanma sayısına oranı %14 iken (2004) son güncel verilere göre bu oran %21’i aşmış durumda. Boşanma sebepleri arasında en yaygın olanlardan biri ise aldatma sebebiyle ayrılık.

Zina, Medeni Hukuk açısından boşanma sebebi olmasının yanında 2004 yılına kadar Ceza Hukuku açısından da cezai yaptırım sebebi olmaktaydı. 2004 yılında düzenlenen yeni Türk Ceza Kanunu ile birlikte suç olmaktan çıkartılan zina, boşanma sebebi olma özelliğini korumakta ve hem aldatan eş hem de üçüncü kişi açısından tazminat ödeme yükümlülüğü getirmeye devam etmektedir.

Bir başka deyişle, evliliği sürerken eşinin kendisini aldattığını öğrenen şahıs hem eşinden hem de üçüncü kişiden manevi tazminat talep edebilecektir.

Tazminat Talebinin Gerekçesi

Aldatılan eşe böyle bir duruma maruz kaldığında tazminat talep hakkı doğması, kanunların aileyi toplumun temeli olarak görmesinden ve ailenin bütünlüğünün bozacak unsurların yalnızca o aileyi değil toplumun diğer unsurlarını da olumsuz etkileyeceği düşüncesinden kaynaklanır. Bu bağlamda, evlilik dışı ilişkinin tarafları aldatılan eşe manevi tazminat ödemekle yükümlü tutulmaktadırlar. Nitekim konuya emsal oluşturan bir kararında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu:

Ailenin korunmasına yönelik düzenlemeler sadece aileyi değil, tüm toplumu ilgilendirmektedir. Aile mensuplarının birbirlerine karşı yükümlülüklerinin ihlali çoğu zaman toplum düzenini de etkilemekte, yasalar nezdinde koruma önlemlerinin alınması yoluna gidilmektedir.

Böylesi öneme sahip aile kurumuna mensup erkekle, evli olduğunu bilerek kurulan duygusal ve cinsel ilişkinin, hatta ondan çocuk sahibi olmanın aile kurumuna ve onun mensubu olan kişilere vereceği zarar kaçınılmazdır ve davalının bunu öngörmemiş olması düşünülemez.

Eşler evlilik birliğini kurmakla birbirlerine sadakat borcu altına girdikleri gibi, mensubu oldukları aile birliğine karşı da sorumluluk altına girerler. Davacının eşinin evli olmasına rağmen bir başkası ile cinsel ve duygusal ilişkiye girmesi, evlilik sözleşmesi ile bağlandığı, sadakat borcu altına girdiği eşine karşı haksız eylem niteliğindedir. Davalı kadın da, evli olduğunu bilerek davacının eşiyle gayrıresmi ilişkiye girmek ve ondan çocuk sahibi olmak suretiyle, gerek yasalarca gerek örf ve adet hukukunca korunmayan haksız bir davranış içine girmiştir. Bu davranış da açıkça haksız eylem niteliğindedir.

…onun evli olduğunu bilen ve buna rağmen onunla ilişkiye giren davalı kadının da dava dışı kocanın sadakatsizlik eylemine katıldığında ve her ikisinin de bu haksız eylemlerinden birlikte ve müteselsilen sorumlu olduklarında kuşku bulunmamaktadır.

gerekçesiyle evlilik dışı ilişki yaşayan evli birey ile üçüncü şahısın bu durumdan aldatılan eşe karşı müteselsilen sorumlu olduklarını karara bağlamıştır. Kararda dikkat çeken bir diğer nokta ise söz konusu davranışın haksız fiil olduğuna kanaat getirilmesidir, ki bu sayede aldatılan eş Medeni Kanun’un 49. Maddesindeki “kişilik hakları hukuka aykırı bir şekilde zarara uğrayan kişi uğradığı zarara karşılık manevi tazminat isteyebilir” hükmünden hareketle taraflardan manevi tazminat talebinde bulunabilecektir.

Tazminata Hükmedilmesi İçin Gerekli Olan Koşullar

Aldatılan eşin mevcut eşinden ve üçüncü şahıstan tazminat talebinin mahkemece kabul görmesi için vuku bulan olayın bazı unsurları taşıyor olması gerekir.

Öncelikle aldatan eş ile üçüncü şahıs arasındaki ilişkinin bir yakınlaşmadan öte, yukarıda bahsettiğimiz aile bütünlüğü ve onun nezdinde toplumun mevcut değerlerini sarsacak düzeyde fiziksel ya da duygusal bir birliktelik olması şarttır.

Bunun yanında tazminat talebinin üçüncü şahsa yöneltilebilmesi için şahsın aldatan eşin evli olduğunu bilmesine rağmen ilişki kurmuş olması ya da bu durumu bilmeden kurduğu bir ilişkiyi evli olduğunu öğrendikten sonra da devam ettirmiş olması gerekir.

Yine üçüncü şahsın bu mahiyette bir tazminattan sorumlu tutulabilmesi için bilerek ve isteyerek kendi iradesiyle bu ilişkinin tarafı olmuş olmalıdır. Buna göre irade sakatlığı hallerinin mevcudiyeti halinde (hata, hile veya tehdit) üçüncü şahsın borç yükümlülüğü olduğundan söz edilemez.

Son bir unsur olarak ise aldatılan eşin, söz konusu evlilik dışı ilişkiden dolayı tazminat sebebi olacak bir zarar görmüş olması gerekir. her ne kadar diğer unsurların varlığı halinde aldatılan eşin dünyasında bir zarar doğmaması pratikte zor gözükse de böyle bir unsurun da gözetilmesi hukukun bir gereğidir. İstisnaen zararın doğmadığı haller olabileceği gibi, aldatılan eşin bu durumdan bir zarar görmediği yönünde bir beyanı da söz konusu olabilir.

Davanın Açılacağı Mahkeme

Söz konusu davanın temelinde evlilikten doğan bir sadakatsizlik olduğundan davacı eşin sıkça yanılgıya düştüğü bir hata söz konusudur: davayı Aile Mahkemesi’nde açmak. Her ne kadar davanın vuku bulması için mevcut bir evlilik olması gerekse de, yukarıda bahsi geçen Yargıtay Genel Kurulu kararında da belirtildiği üzere tazminatın gerekçesi haksız fiil eylemidir ve böyle bir davanın Aile Mahkemesi yerine Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülmesi gerekir. Davanın Aile Mahkemesi’nde açılması, hâkimin görev yönünden davayı reddetmesi ile sonuçlanacaktır.

Yine aynı emsal kararda belirtildiği üzere evlilik dışı ilişkinin tarafları bu haksız fiilden doğacak sorumluluktan müteselsilen sorumlu olacaklarından, dava ilişkinin taraflarından ikisine birden yöneltileceği gibi sadece birine karşı da açılabilir. Her iki kişi de tazminat miktarının tamamından sorumludur.

Zararın Miktarı

Zararın ne miktarda olacağını belirlemek hâkimin takdirinde olacaktır. Hâkimin dosyayı incelemesi üzerine aldatılan eşin kişilik haklarına yapılmış olan saldırının ne boyutta olduğu, şahsın bu durumdan ne derece etkilendiği, konuya ilişkin varsa özel hallerin nasıl bir duygusal tahribata yol açtığı tespit edilecek ve tazminat miktarına karar verilecektir. Bu nedenle davadan davaya değişkenlik gösterecek olan tazminat miktarında esas olan unsur, mağdurun bu davayı bir zenginleşme aracı olarak kullanmasını önlemek adına tam da hak ettiği miktarda bir tazminata hükmedilecek olmasıdır.

Zamanaşımı

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu söz konusu manevi tazminatın temelindeki evliliğe sadakatsizliği haksız fiil olarak nitelendirdiğinden, zamanaşımının tespiti için Borçlar Kanunu’nun zamanaşımına ilişkin genel hükümlerini uygulamak gerekir. Buna göre;

Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.”

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi bu tazminat türü boşanmadan bağımsız olarak talep edilebildiğinden; süreç boyunca evli çiftin boşanma davası açmış olması, boşanması gibi unsurlar zamanaşımını durdurur ya da keser bir etki yaratmaz. Öğrenildiği tarihten itibaren iki yıl, her hâlükârda on yıl içinde dava açarak talep edilmeyen manevi tazminat zamanaşımına uğramış kabul edilir.



cheap jordans|wholesale air max|wholesale jordans|wholesale jewelry